Cinsiyetçilik

CİNSİYETÇİLİK NEDİR?

Cinsiyetçilik, günlük hayatımızda hepimizin sıkça kullandığı bir kavramdır, temel anlamıyla bir cinsiyetteki insanın karşı cinsiyettekine göre ayrıcalıklı olması durumudur. Her ikisi de sosyal psikolog olan Glicke ve Fiske cinsiyetçilik kavramıyla fazlaca ilgilenmişlerdir ve “Çelişik Duygulu Cinsiyetçilik” kavramını ortaya atmışlardır. Şimdi bu kavrama biraz daha yakından bakalım.

Cinsiyetçilik

ÇELİŞİK DUYGULU CİNSİYETÇİLİK

Cinsiyetçiliğin alt boyutları sayabileceğimiz “düşmanca cinsiyetçilik” ve “korumacı cinsiyetçilik” çelişik duygulu cinsiyetçiliği oluşturmaktadır.

Düşmanca cinsiyetçilik; bir cinsiyetin karşı cinsiyete göre daha aşağıda görülmesidir. Örnek olarak kadınların erkeklere karşı daha yetersiz olduğu düşüncesi verilebilir. Bu düşünce yapısı ataerkil toplumlarda kadının sürekli olarak aşağılandığı, eve hapsedildiği, başarısının önemsenmediği durumlarda gözlemlenmektedir. Kadınların fazla duygusal olduğu, beceriksiz görüldüğü, zeki olmadığı düşünüldüğü durumlar da düşmancıl cinsiyetçiliği kapsar. Yine günlük hayattan bir örnek verecek olursak kadınların trafikte beceriksiz olduğu düşüncesi, trafikte yavaş giden veya hatalı bir davranışta bulunan biri görüldüğünde ‘kesin kadın şofördür’ diye düşünmek düşmanca cinsiyetçiliğe verilecek örneklerden birisidir.

Korumacı cinsiyetçilik; kişiden kişiye göre değişmekle beraber bir cinsiyetin diğer cinsiyet tarafından sürekli olarak korunması gerektiği düşüncesidir. Örneğin kadınların hep güçsüz olduğu ve sürekli erkekler tarafından korunması özellikle ataerkil toplum yapılarında fazlaca gözlemlenen bir durumdur. Bu örnekte kadınların güçsüz görülmesi kadınlar için dezavantaj oluşturacak bir durumken çoğunlukla atlanan bir konu ise erkeklere yüklenen fazla sorumluluktur. Ataerkil toplumlarda hepimizin de gözlemlediği gibi doğduğumuzdan beri erkeklere çok fazla sorumluluk yüklenip “evin direği” gibi tabirlerle erkekleri bir yük altında bırakıyoruz. Ama erkeklere hiçbir zaman sormadık ki “evin direği” olmak istiyor musun diye. Bu durum daha önce de dediğim gibi kadınlarda da kendilerini aşağılık görme eğilimine itiyor. Korumacı cinsiyetçiliği erkeğin kadına yapmasındansa kadının kadına yapması da fazlaca gözlemlenen bir durum. Çünkü doğduğumuz günden beri bize dikte edilen düşünceyi inkar etmeden uyguluyoruz.

Teorik olarak temel cinsiyetçilik kavramı üç alt boyuttan oluşmaktadır.

  1. Paternalizm: kadınların gelişmemiş insanlar olarak görülüp, erkeklerin onların adına karar vermesi gerektiği düşüncesidir.
  2. Cinsiyet farklılaşması: kadınların biyolojik olarak erkeklerden farklı olması sonucu sosyal olarak da belirlenmiş olan cinsiyet rollerine sıkı sıkıya bağlı olmaları gerektiği düşüncesidir.
  3. Heteroseksüellik: gerçek yakınlık ve mahremiyet arzuları ile kadınların cinsel çekicilik yoluyla erkekler üzerinde güç elde etme korkusu arasındaki gerilimi yansıtır.
Cinsiyetçilik nedir?

Cinsiyetçiliğin tanımından, türlerinden bahsettik şimdi biraz da cinsiyetçilik neden olur ondan bahsedelim. Cinsiyetçiliğin oluşumundaki en büyük etmenler kültür ve önyargılardır.

  • Kültür: Psikolojinin en büyük tartışma konularından biri doğa mı, çevre mi? sorusudur. Bu konuda ise benim şahsi kanımca cinsiyetçilik çevrenin etkisiyle sonradan öğrenilen bir tutumdur. Kültür bu öğrenme sürecindeki en büyük etmendir.
  • Önyargı: ayırt edilebilir bir gruptaki insanlara karşı, yalnızca o gruptaki üyeliklerine dayalı olarak düşmanca veya olumsuz bir tutum; bilişsel, davranışsal, ve duygusal bileşenleri içerir. Bilişsel bileşen olarak kalıp yargılar, üyelerin arasındaki gerçek farklılıklardan bağımsız olarak, grubun hemen hemen tüm üyelerine belirli özelliklerin atandığı bir grup insan hakkında bir genellemedir. Duygusal bileşen olarak duygular, davranışsal bileşen olarak ise ayrımcılık bulunmaktadır. Burada bahsettiğimiz ayrımcılık zaten bizim de konumuz olan cinsiyetçiliğin bir parçasıdır. Ayrımcılık tanım olarak, bir grubun üyesine yalnızca o gruptaki üyeliği nedeniyle haksız yere olumsuz veya zararlı eylemde bulunmaktır.
Cinsiyetçiliğin Tanımı nedir?

Özetleyecek olursak cinsiyetçilik, bizim birbirimize yaptığımız en büyük kötülüklerin başında gelmektedir. Ama değinmeden geçemeyeceğim bir nokta ise toplumumuzun ataerkil olması sebebiyle sadece kadınların cinsiyetçiliğe uğradığı düşüncesidir. Evet ataerkil toplumlarda kadınlar hor görülüp daha fazla cinsiyetçiliğe uğruyor olabilir ama erkekler onlara yüklenen “erkek” kalıplarını yerine getirebilmek için kendilerini fazlaca yıpratmaktadırlar. Onlara dayatılan normlar kadınların uğradığı cinsiyetçilik kalıplarından farklı değildir. Biyolojik olarak genellikle kadınların erkeklerden daha zayıf olduğu gerçeğini kimse reddedemez zaten ama bizim bahsettiğimiz eşitlik; haklarda, davranışlarda ve özellikle de düşüncelerdedir. Hiç kimse sahip olduğu cinsiyeti sebebiyle aşağı görülmemeli ya da üstün davranılmamalıdır. Benim burada bunları yazıyor olmam belki pek de bir şeyi değiştirmeyecek ama bu ideolojiyi elimden geldiğince hayatımın sonuna kadar savunmaya devam edeceğim.

Cinsiyetçiliği bu hayatın gerçekleriyle alan “Halam Geldi” filmini izleyerek ataerkil toplumlarda kadınların küçük yaşlarda bile ne tür zorluklar çektiklerini görebilirsiniz.

Yazar: Aybüke Aydın

Önceki yazımızı inceleyin

0 0 oy
YAZI PUANI
Abone
Bildir
guest
0 Yorum
En Çok Oylanan
En yeni En eski
Satır İçi Geri Bildirimler
Tüm yorumları görüntüle